Sınırın Sosyolojisi

Sinirlar genellikle uluslararasi iliskiler veya siyaset biliminin konusu olarak ele alinmakla birlikte neredeyse bütün ulus-devlet sinirlari vatandaslarina bir kültür ve kimlik algisi dayatir. Bu bakimdan sinirlar toprak üzerinde kuruldugu kadar insanlarin zihinleri üzerine de çizilir. Bazen topraga çizilen sinirlarin insan zihinlerinde veya kültürlerinde tam bir karsiligi olmayabilir. Bu durumda cografi sinirlar büyük ölçüde etkisiz ama bir o kadar da yaralayicidir. Her halükarda sinirdaki yasam ve kültür, geçiskenligi, engelleyiciligi ve diger birçok açidan ilginç toplumsal iliski biçimlerine yol açabilmektedir.Kuskusuz sinirlar çagimiza özgü fenomenler degildir, eski çaglarda Çin, Roma ve Misir medeniyetlerinde de var olduklari bilinen bir gerçektir. Fakat modern öncesi dönemde sinirlar degil, sinir boylari anlayisi hâkimdi. Bu anlayis modern öncesi devletlerin teritoryal anlayislarina bagli olarak sinir boylarinin, buralarda yasayan insanlarin din, kültür, sosyo-ekonomik yasam ve yerlesim gibi özelliklerinin dikkate alinmasina dayaniyordu. Dolayisiyla modern devlet sinirlarinin sosyal yasami keskin bir biçimde ikiye (hatta bazen üçe) böldügü bir durum sözkonusu degildi. Ancak modern ulus-devletlerin ortaya çikmasiyla birlikte dogrusal sinir anlayisi yani “türdes” bir toprak parçasini çevreleyen sinir anlayisi, tek mesru sinir anlayisi haline geldi. Böylece hudut ya da sinir bir mülkü çevreleyen, geçirgen ve belirsiz bir görünümden, sinirlayan, ayristiran, kati ve askeri bir görünüme geçis yapmis oldu. Dolayisiyla günümüzde algilandigi sekliyle kesin hatlarla ayrilmis olan teritoryal sinirlar modern ulus-devletle ortaya çikmis olup ne demografik ne de sosyo-kültürel ve ekonomik unsurlara dayanmaktadir.